Çevreyi korumada eko-teolojik yaklaşım
Prof. Dr. Ryszard F. Sadowski
Cardinal Stefan Wyszynski University – Warsaw
Birkaç on yıl boyunca, çevre kriziyle ilgili tartışmalara dinlerin aktif katılımına tanık olduk. Bu katılımın katalizörü, Lynn White’ın Ekolojik Krizimizin Tarihsel Kökleri (1967) başlıklı bir makalesiydi. Lynn White, Yahudi-Hıristiyan geleneğinin ekolojik krizin büyük suçluluk yükünü taşıdığı görüşünü dile getirdi. Ekolojik kriz için Hıristiyanlığın suçu üzerine uluslararası tartışma, zamanla Hıristiyanlığın doğaya karşı tutum üzerindeki olumlu etkisinin tartışmasına kadar uzandı. Zamanla, tartışma, hem ekolojik krize neden olmak hem de ona karşı koymak açısından tüm dini geleneklerin rolünü üstlendi.
Zamanla, bu tartışmanın dinamik ve çalkantılı başlangıcı, disiplinler arası ve dinler arası araştırmaların derinlemesine bir biçimini aldı. 1990’ların ikinci yarısında Mary Tucker ve John Grim tarafından başlatılan Din ve Ekoloji Forumu’nu (FORE) bu konuda önemli bir rol oynamıştır (Grim ve Tucker 2014, 85-95). Bu girişim sayesinde, tüm ana dini gelenekleri temsil eden büyük bir akademisyen grubu oluşturmak mümkün oldu. FORE kapsamında lisans, yüksek lisans ve doktora düzeylerinde birçok araştırma projesi yürütülmüş ve din ve ekoloji alanında üniversite eğitim programları geliştirilmiştir (Monserud 2002; Foltz 2006).
Dinlerinin ekoloji konusuna katkısı çeşitli seviyelerde gerçekleşir. Bu katkı akademik, pastoral*, manevi ve doğanın korunmasına yönelik faaliyetler şeklinde kademelendirilebilir. Bütün bu seviyeler birbirleriyle yakından ilişkilidir. Araştırma, tüm faaliyetlerin başlangıç noktasını oluşturur. Çünkü, bilimsel araştırmalara dayalı olarak, amacı inananların manevi gelişimini hedefleyen pastoral programlar hazırlanır. Böyle bir faaliyet, inananların ekolojik farkındalığında bir artışa yol açar ve Tanrının yarattığı alemle ilişkilerinde manevi bir boyut oluşturur. Bu değişikliklerin bir sonucu olarak, müminler hem ruhsal hem de sosyal düzeyde yaratıklara özen gösterirler.
Manevi sorumluluk, kişinin inanç derinliğini yansıtır ve hem tutum hem de davranışlarda kendini gösterir. Esas olarak bunun tezahürünü yaratılmışların hukukunu dikkate alan bireysel ve cemaat halindeki kulluk şuurunda görürüz. Sosyal sorumluluk, hem dini kuruluşların ekolojik projeler üstlenmesinde hem de inananların dini inançlara dayalı olarak doğayı korumak için faaliyetlerde bulunduğu dini ekolojik organizasyonların gerçekleştirilmesinde kendini gösterir.
Birçok dini gelenekte yeni bir teolojik yansıma meydana geldi. Yeni akademik yaklaşım, insanın tabiattaki konumu ve onun yaratıklarla ilişkisindeki rolüne odaklanmaktadır. Bu düşünce, bilim aleminde eko-teoloji adıyla bilinen bir disiplin olarak yerini almıştır. Eko-teolojik araştırmaların önemli bir kaynağı kutsal metinleri çevresel bir bakış açısıyla okumaktır. Böyle bir okuma, diğerlerinin yanı sıra İncil ve Kuran’da bulunan ekolojik potansiyeli görmeyi mümkün kılar. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın kutsal metinlerine ekolojik yaklaşım, onların çevreye yönelik yeni yorumlarına kapı aralar. Bu yaklaşım, müminlerin doğayla olan ilişkisinin ahlaki boyutunu gösterir ve tüm yaratıklarla uygun bir ilişkinin oluşmasını destekler.
Kutsal kitaplarda yaratıkların korunması konusundaki mesajlara odaklanarak, onlardaki ekolojik potansiyel açığa çıkarılabilir. Görünen o ki, hem İncil hem de Kuran’da, Hristiyanların ve Müslümanların çevre yanlısı tutumlarının şekillenmesine katkıda bulunan ortak konular mevcuttur. Bu ortak konular şunlar olabilir:
- Yaradan, dünyanın mutlak hakimi ve sahibidir,
- Yaradan, insan dışı doğanın da sahibidir,
- Varlıklar alemi, Tanrı’nın varlığının ve birçok sıfatının ortaya çıktığı alandır,
- Yaratıklar Yaradan’ı tesbih eder ve yüceltir
- Yaradan, yaratıkları insanların emrine vermiştir,
- Yaradan, insanın yaratıklar üzerindeki hakimiyetini sınırlandırmaktadır.
Yaratıcının, dünyanın mutlak hakimi ve sahibi olması konusunda İncil perspektifi
Hıristiyanların insanın dünyadaki yeri ve rolüne ilişkin yaklaşımı, İncil’de bulunan, Tanrı’nın dünyanın yaratıcısı, tek yöneticisi ve sahibi olduğu konusundaki mesajına dayanır. Bu mesaj, “İnsan her şeyin ölçüsüdür” (πάντων χρημάτων μέτρον ἐστὶν ἄνθρωπος) özdeyişinin hümanist yorumuna aykırıdır (Plato 1986). Mukaddes Kitabın mesajı, insanın, aklı sayesinde dünyanın en üstün hükümdarı olduğu şeklindeki modern düşünceye de aykırıdır. Hatta Bill McKibben’a göre Batı düşüncesinde insanların kendilerini Tanrı’nın dengi – ya da en azından rakipleri – şeklinde tasavvur ederek, diğer yaratıkları yok edebilecek hale geldiğini belirtmektedir (McKibben 1989, 78).
İncil’e göre kesinlikle dünyanın Yaratıcısı ve bu nedenle mutlak sahibi ve yöneticisi yalnızca Tanrı’dır. İnsan yaratıklardan sadece biridir. Kuşkusuz, insan benzersiz bir yaratıktır, ancak yalnızca Tanrı onu böyle yarattığı için öyledir. Bu nedenle, bir insanın rolü için uygun terim, bir yönetici, naip, kiracı veya kahyadır. İnsan, yalnızca Yaradan’dan doğayı kullanma izni almıştır. Ancak bu iznin kapsamı sınırlıdır.
Çok sayıda İncil pasajı bu konumu doğrular. Bu, İncil’in Yaratılış Bölümündeki her iki yaratılış hikayesinde de en açık şekilde görülmektedir (Bölüm 1-2). Mukaddes Kitap, Tanrı’nın dünyanın tek Rabbi olduğuna dair hiçbir şüphe bırakmaz. Bu, Mezmurlar Kitabı’nda açıkça belirtilir:
Rabbinindir yeryüzü ve içindekiler,
Dünya ve üzerinde yaşayanlar;
Çünkü O’dur denizler üzerinde onu kuran,
Sular üzerinde durduran. (Mez. 24: 1-2)
Tüm yaratıklar üzerindeki Tanrı’nın egemenliği aynı zamanda Tarihlerin Birinci Kitabı tarafından da doğrulanır:
Ya Rab, büyüklük, güç, yücelik,
Zafer ve görkem senindir.
Gökte ve yerde olan her şey senindir.
Hükümranlık senindir, ya Rab!
Sen her şeyden yücesin.
Zenginlik ve onur senden gelir.
Her şeye egemensin.
Güç ve yetki senin elindedir.
Birini yükseltmek ve güçlendirmek senin elindedir.
Şimdi, ey Tanrımız, sana şükrederiz,
Görkemli adını överiz.
Ama ben kimim, halkım kim ki, böyle gönülden armağanlar verebilelim?
Her şey sendendir. Biz ancak senin elinden aldıklarımızı sana verdik. (1 Tarihler 29:11-14).
İncil’in yukarıda bahsedilen parçaları, Tanrı’nın sınırsız gücünü ve insanın yaratılış üzerindeki sınırlı gücünü doğrulamaktadır. Bu da insanın kendisine verilen yetkilerin ötesine geçmesinin Tanrı’nın iradesiyle bağdaşmadığı sonucuna götürür. Ayrıca, ilahi mülkün bir tür soygunu ve ilahi güçlerin gaspıdır. Mukaddes Kitap aynı zamanda insanın doğayla ilişkisine ilişkin insan merkezli kavramı da doğrular. Ancak, bu sadece ılımlı bir insanmerkezciliktir. Bu, İncil’de mevcut olan kat’i teosentrik yaklaşımın bir sonucudur.
*Pastoral hizmet: Dini cemaat sorumlusu tarafından, cemaatine veya kilise üyelerine yapılan manevi destek, manevi yardım, tavsiyeler ve öğütler olup ayrıca, bir öğretmen veya bir eğitim yetkilisi tarafından öğrencilere yapılan manevi destek, yardım, özel öğütler ve tavsiyeler anlamına da gelmektedir (Özdoğan, Ö. “İnsanı Anlamaya Yönelik Bir Yaklaşım: Pastoral Psikoloji”. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 47 (2006): 127-141)
Kaynaklar
Foltz, Richard C. 2006. “Nature in Asian Traditions: the State of the Field.” Worldviews: Environment Culture Religion” 10(1): 1-4.
Grim, John, and Mary E. Tucker. 2014. Ecology and Religion. London: Island Press.
McKibben, Bill. 1989. The End of Nature. New York: Random House.
Monserud, Bruce. 2002. “Religion and Ecology: Visions or an Emerging Academic Field Consultation Report.” Worldviews: Environment Culture Religion” 6(1): 81-93.
Plato. 1986. Theaetetus. New York: Macmillan.