Bir Hayat Felsefesi

Muammer Burtaçgiray

Hizmet Hareketi bugüne kadar hayata taşıdığı uygulamaları ile fıtri, ihtiyaca binaen, zamanın idrâkine  uygun faaliyetleriyle, bulunduğu farklı kültür ve coğrafyalarda hüsnü kabul görerek geniş kitlelere  ulaşmıştır, Allah’ın izniyle…  

Hocaefendinin asrın idrâkine uygun ifade ve yönlendirmeleri müntesiplerinin samimi gayret ve  çalışmaları bu hüsnü kabulün sebepler planındaki en önemli etkenleri olmuştur. 

Son zamanlarda Türkiye’de yaşanan zulümden kaçmak zorunda kalan Hizmet gönüllüleri bir taraftan  bulundukları coğrafyalarda hayata tutunma, öte taraftan ise inandıkları değerleri yaşama ve yaşatma  gayreti içerisindedirler. 

Hizmet hareketi 90’lı yılların başlarından itibaren o günün şartlarında iradi olarak Anadolu dışına gitmeye  başlamış ve gidilen yerlerde daha çok kurumsal kimlikler ile (okul, eğitim, kültür merkezleri, işadamları  dernekleri, yardım faaliyetleri gibi…) kendilerini ifadeye çalışmışlardır ve Allah’ın izni ile mühim güzel  neticeler elde etmişlerdir, halen de bu faaliyetler devam etmektedir, edecektir de. 

Lakin son 10 yılda yurt dışına, özellikle daha fazla da demokratik ülkelere (Kıta Avrupası, ABD, Kanada,  Avustralya, Yeni Zelanda gibi..) gidişler zulümden kaçış, özgürlüklere yelken açma şekliyle tahakkuk  etmiştir. Yani gidilen yerlere verme (maddi-manevi) değil alma, destek sağlama değil görme şeklinde  neticelenmiştir. Şimdilerdeyse öğrenilen dil, mesleki eğitimlerle bu durum tersine çevirilmeye  başlatmıştır. 

Bu demokratik ülkelerde, bulunduğumuz topluma katma değer üretme, entegre olma, özellikle de yeni  yetişen neslin dil, teknolojiye hakimiyet vb konularda üretken olmasını hedefleyen projeler ortaya  koymak gerekmektedir. 

Sadece kendi meselelerimiz ile oturup kalkma, dış dünyadan kopuk bir hayat tarzı ile yaşama, zaman  içerisinde gettolaşmaya, kendi içimizde boğulup kalmaya yol açacaktır.  Bunun önüne geçebilmenin yolu ise toplumumuzun, dünyanın içerisinde bulunduğu problemlere  kendi değerlerimiz zaviyesinden çözümler üretmek, söylemler geliştirmektir. Bu görevi Hocaefendi şöyle açıklamaktadır:

Müslüman âlimler tabiatı bir kitap olarak görmüşler ve hatta ona “kainat kitabı” demişlerdir.  Böylece, kainatın da tıpkı Kur’an gibi Yüce Yaratıcı’yı tanıttığını vurgulamışlardır. Ayrıca, bu kitabın  insanlara, hususiyle de inananlara emanet edildiğini belirtmişlerdir. Binaenaleh, yeryüzünde  Allah’ın halifesi olan mü’minlerin vazifesi bu emanete hürmet etmek ve onu titiz bir şekilde  korumaktır . İnsan içinde yaşadığı topluma, insanlığa hatta bütün canlılara, bir insanlık borcu olarak merhamet etmekle sorumludur. O, bu yolda merhamet ettiği oranda yücelir; gadre, zulme, insafsızlığa  düştüğü ölçüde de horlasir, hakirleşir ve insanlığın yüzkarası olur

Kimliğine bakmaksızın mağdurların sesi olma adına insan hakları ihlallerine karşı durma ve neredeyse  yaşanmaz hale gelen dünyamızın gerek ekolojik, gerek sosyo-ekonomik gerekse diğer problemlerine  bizce çözümler üretmek önem arz etmektedir. 

Bunun için sivil toplum örgütleri kurarak, faaliyetlerde bulunarak, yerelde bu meseleye hassas dostlar  ile müşterek çalışmalar yaparak nesillerimize yeni alanlar oluşturabiliriz. Yeni nesillere klasik usuller ile  değil, orijinal, yerel arkadaşları ile konuşabilecekleri, çalışabilecekleri konular ile Hizmet hareketinin  faaliyetlerine iştirakleri temin edilerek hem kendilerini muhafaza, hem bulundukları coğrafyalarda meşru  meşguliyetin, bir şeyler yapıyor, katma değer üretiyor olmanın hazzı ile istihdam ve istifade yolları  oluşturulabilir..  

Tabii ki, insan hakları aktivistliği, çevre duyarlılığı vb konular konjoktorel değil, bir hayat felsefesi olarak  içselleştirilmeli, kabul edilmeli ve buna göre bir yaşam tarzına dönüştürürülmeli ki etkili ve kalıcı olabilsin.  

Bu kapsamda zaman içerisinde ciddi gündemler oluşturularak, akademik yazılar, work-shoplar ile  müzakere meclislerinde mütalaa edilerek daha cazip usul ve metotlar geliştirilebilir.  Yazımı Hocaefendi’den bir alıntıyla bitirmek istiyorum:

İnsana düşen vazife, kâinat kitabını çok iyi okuyarak, canlı-cansız varlıklar üzerinde araştırmalar  yaparak bir taraftan Allah hakkındaki marifetini artırmak, diğer yandan da insanlığın ve tüm  varlığın hayır ve salahına hizmet edecek çalışmalar yapmaktır. İnsanın tasarruf yetkisinin sınırı da  bununla çizilmiştir. Yani Allah’ın yarattığı şekliyle kâinatı muhafaza etmek, onun maslahatına  olacak çalışmalar yapmak.

Kaynaklar

1. F. Gülen. Mü’min Ufkunda Çevre, Herkul.org, Bamteli, 17.11.2008
2. F. Gülen. Yitirilmiş Cennete Doğru, Nil Yayınları,  2002, s. 53-55
3. F. Gülen. https://herkul.org/kirik-testi/insanin-hilafet-sorumlulugu/