Biyolojik çeşitlilik tehlike altında

 

Biyolojik çeşitlilik tüm dünyada veya belirli bir habitatta ekosistem, tür ve gen çeşitliliğine verilen addır. Biyolojik çeşitlilik, tozlaşma, iklim, selden korunma, toprak verimliliği, gıda, yakıt, lif ve ilaç üretimi gibi tabiattan faydalandığımız birçok hizmet için çok önemlidir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün Temel İlaçlar Listesi’nde bulunan 210 küçük moleküllü ilaç hammaddesinden 17’si bitki kökenlidir. Gelecekte sadece bitkiler değil mikroorganizmalar, mantarlar, likenler, ciğerotları (belki karayosunları) ve deniz canlıları da doğal ilaç hammaddesi kaynağı olarak potansiyellerini sürdürecektir.

Yeryüzünde biyolojik çeşitliliğin en fazla olduğu yerler tropikal bölgelerdir. Bu alanlarda hem bitki örtüsünün hem de hayvan türlerinin çeşitliliği, ılıman kuşak ormanları veya yüksek enlemlerdeki orman alanlarıyla mukayese edilemeyecek kadar fazladır. Mesela Malezya’nın yağmur ormanlarında 50 hektarlık bir alanda 800’den fazla tür sayılabilir. Aynı büyüklükteki bir ılıman kuşak ormanında ise bu sayı ancak onlarla ifade edilir. Çöller ve kutuplar biyolojik çeşitliliğin en az olduğu yerlerdir.

Yeryüzünde biyolojik çeşitliliğin ülkelere göre dağılışı dikkate alındığında bazı ülkeler, megaçeşitlilik ülkeleri olarak tanımlanmaktadır. Bu ülkeler biyolojik kaynaklar bakımından en zengin ülkeleridir. Bir ülkenin “megaçeşitlilik ülkesi” olabilmesi için, ilk kriter öncelikle tür düzeyinde, sonra da cins ve familya düzeyinde endemiklere sahip olmasıdır. Diğer şartlar, endemik bitkilerinden en azından 5000 tanesine sahip olmak ve ülkenin siyasi sınırları içinde deniz ekosistemlerin olmasıdır. Dünya üzerinde 7 megaçeşitlilik ülkesi belirlenmiştir. Bunlar; ABD, Meksika, Kolombiya, Venezuela, Ekvador, Peru, Brezilya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Güney Afrika, Hindistan, Madagaskar, Malezya, Endonezya, Çin, Filipinler, Papua Yeni Gine ve Avustralya’dır. Yerküre üzerinde 200’e yakın devlet olduğu düşünüldüğünde, sadece 17 ülke biyoçeşitliliğin çok büyük bir kısmına ev sahipliği yapmaktadır. Bu ülkelerden çoğunluğunun yüzölçümü büyüktür. Ancak Madagaskar, Filipinler ve Ekvador gibi bazılarının kapladıkları alan, sahip oldukları çeşitlilikle karşılaştırıldığında oldukça küçüktür. Ülkelerin sahip oldukları biyoçeşitlilik, onların uzun vadeli ekonomik varlıklarının en önemlilerindendir.

Yeryüzünde karalar üzerinde yaklaşık 8,7 milyon tür canlı mevcuttur. Bunların yaklaşık olarak 7,7 milyon türü hayvanlardır. Mantar türlerinin sayısı 611.000, protozoaların sayısı ise 36.400 olarak tahmin edilmektedir. Ayrıca muhtemelen 10.000’den fazla bakteri türü yaşamaktadır.

Denizlerde yaşayan canlı türlerinin sayısı ise tahminen 2,2 milyon civarındadır. Deniz hayvanlarının 171.000 türü, rotozoaların ise 36.000’den fazla türü vardır. Mantarların tür sayısı 5.320, alglerin tür sayısı ise 7.400 tür. Bu alanlarda fotosentez yapan bitki türlerinin 16.000’den fazla olduğu öngörülmektedir. Bakterilerin tür sayısı ise 1.300 civarındadır.

Karalarda ve denizlerdeki toplam 11 milyon canlı türü, çok büyük bir biyolojik çeşitlilik göstermektedir.

2016’da yayınlanan bir çalışmada bitki türlerinin sayısı 391.000 olarak verilmektedir. Bu bitkilerin yaklaşık 369.400’ü çiçekli bitkilerdir. İnsanların çeşitli şekillerde kullandığı veya hayvanların beslenmesi bakımından önemli olan bitki türlerinin sayısı 30.000’den fazladır. Bunların içinde sadece 5000’den fazla bitki türü insanlar tarafından yiyecek olarak kullanılmaktadır. Yine 18.000’e yakın bitki, tıbbi olarak değer taşımaktadır. 

Çeşitlilik bakımından yerküre üzerinde dikkat çeken yerlerden birisi de mercan resifleridir. Bu alanlar, milyarlarca küçük hayvandan oluşur. Mercanlardan oluşan koloniler hem tür zenginliği hem de karmaşıklığıyla geniş mercan kayalıkları ekosistemini meydana getirirler. Bu zenginliğin temel nedeni, mercan kayalıklarının yılda metrekare başına 2,5 kg biyokütle üretim kapasitesidir. Açık denizlerde üretilen yıllık biyokütle ise bunun ancak yirmide biri kadardır (125 gr/m2). Mercan ekosistemindeki berrak sular, güneş ışınlarının daha derinlere ulaşmasına yol açar. Bu durum mercanlarla yardımlaşarak birlikte yaşayan alglerin daha fazla fotosentez yapabilmelerini sağlar. Dünyanın en geniş mercan kayalıkları Avustralya’daki Büyük Set Resifi’dir. Yaklaşık 346.000 km2 alan kaplayan Büyük Set Resifinin uzunluğu 2300 km’yi bulmaktadır. 3000’e yakın kayalıktan oluşan bu resif, olağanüstü bir çeşitliliğe sahiptir. Yaklaşık 400’den fazla sert mercan türüne, 630 kadar derisi dikenli türe, 2500 çeşit süngere, 3000 kadar yumuşakça türüne ve 14 deniz yılanı türüne (küresel deniz yılanlarının %20’si) ev sahipliği yapar. Büyük Set Resifi aynı zamanda dünya deniz kaplumbağalarından bilinen 7 türün, 6 tanesinin de yaşam alanlarındandır ve bu sahalar dünyanın en büyük yeşil kaplumbağa üreme alanıdır. Mercan kayalıklarında yaşayan türlerin çoğu, oldukça küçük boyutludur ve bu alandaki binlerce tür de keşfedilmeyi ve tanımlanmayı beklemektedir.

IUCN Kırmızı Liste kriterlerine göre bitkilerin yaklaşık %21’i de tehlike altındadır*. Kırmızı Listede 40 bin türün yok olma tehdidi ile karşı karşıya olduğu bildirilmektedir. Amfibilerin %41’i, memelilerin %26’sı, kozalaklı bitkilerin %34’ü, kuşların %13’ü, köpek balıklarının %37’si, mercanların %33’ü, deniz kabuklularının %28’i, sürüngenlerin %21’i yok olmayla karşı karşıyadır.

Günümüzde tabii hayatı ve insan refahını etkileyen, devamlı bir biyolojik çeşitlilik kaybına şahit oluyoruz. Bu kaybın esas nedenleri, yoğun tarımsal üretim nedeniyle doğal habitatlarda meydana gelen değişimler; inşaat; taş ocağı faaliyetleri; şehirleşme; ormanların, okyanusların, nehirlerin, göllerin ve toprağın aşırı kullanımı; kirlilik ve artan küresel iklim değişikliğidir. Dünyamızın ve hayatımızın sürdürülebilirliğinde biyolojik çeşitliliğin oynadığı büyük rol nedeniyle, bunun kaybını giderek daha fazla hissedeceğiz.

Son 150 yılda gerçekleşen tarım ve sanayi devrimleri toprağın kullanımını artırmış; tarımın yoğunlaşması veşehirleşme arazilerin kullanımında değişimlere yol açmıştır. Bu da biyolojik çeşitlilik açısından zengin peyzajların  korunmasını destekleyen geleneksel tarım yöntemlerinin kaybolmasına yol açmıştır.

Batıdaki kişi başı yüksek tüketim ve atık üretimi, ekosistemler üzerindeki etkiyi kıtalar ötesine taşımıştır.Avrupa yaşam biçimi tüm dünyadan kaynak ve malların  yoğun şekilde ithal edilmesine dayalıdır. Bu da çoğu zaman Avrupa dışındaki doğal kaynakların sürdürülemez şekilde kullanımına neden olmaktadır. Tabii zenginlikleri sorumsuzca tüketmemiz ve dünyayı kirletmemiz, biyolojik çeşitliliği yok ediyor. Geleceğimizi kendi ellerimizle karartmamak için, geri dönülemez noktaya varmadan doğayla uyumlu hayata geri dönmeliyiz.  

* https://www.iucnredlist.org