Ego’dan Eko’ya

Ertuğrul İncekul

Kendini okuyan ve bilen insan, varlığı okur. Varlığı okuyan ise Rabbini bilir.  Ego’dan eko’ya geçişin yolu, Kuddüs ismiyle bir iç temizlikten ve arınmadan geçmektir.  Egosunu tımar edip ayrık otlardan temizleyebilenler, eko’ya da özen gösterirler. 

Ekolojik dengeyi korumak, bir yeryüzü mirasçısı sorumluluğudur.  Ekosisteme sahip çıkmak, içe dönük bir muhasebe ve yüzleşmenin eseri değil midir?  Kendine merhameti olan ne hayatını ne çevreyi israf etmek ister mi?  

Antroposen çağındaki insan, heva’dan Hüda’ya geçme cehdinde olmalıdır. Aksi takdirde gezegeni alt üst etmektedir. Önce kendini dinleyecek, keşfedecek insan. Sonra da çevre ile senfoni oluşturacaktır. Varlığın bestesine katkıda bulunacak olanlar, egosuna söz dinletebilenler olsa gerek.  Hava, su, toprak kirlendi ise, bu kendisiyle yüzleşemeyen biz günahkârların yüzünden değil mi?  Ses ve görüntü kirliliği oluştu ise kalplerimizin kirinden, pasından olmasın?  

Kullanıp dikkatsizce çevreye saçtığımız atıklar yüzünden, hayatımızı tehdit eden çöpler kadar hasetlerimiz, hırslarımız, öfkelerimiz, günahlarımız da yığın yığın çöp tepeleri oluşturmadı mı?  

Küresel ısınma arttı ve iklimler değişti ise biz insanoğlunun doymak bilmez hırsları yüzünden değil mi?  Çevre kirliliği ne kadar sağlığımızı tehdit ediyorsa iç kirliliğimiz de manevî dünyamızı tehdit etmiyor mu?  

BM’ye göre her yıl 12 milyon hektardan fazla arazi çölleşme, bozulma ve kuraklık nedeniyle kayboluyor, ya çölleşen kalplerimiz? Şefkat Peygamberinin kuşların yuvalarını bozmamak için ordunun güzergahını değiştirecek kadar engin merhameti vardı. Ya bizler kendi ırkımıza bile ne kadar acımasız hale gelmedik mi?

İnsan egosunun doğa üzerindeki yıkıcı etkisi, modern çağın en büyük çelişkilerinden birini oluşturuyor. İnsanoğlunun kendisini doğanın efendisi olarak görme hatası ve sınırsız tüketim arzusu, ekosistemlerin dengesini ciddi şekilde tehdit ediyor. Ego merkezli dünya görüşü, insanı doğadan koparmakla kalmayıp onu kendi varoluşunun temeli olan çevresine karşı körleştiriyor. Oysa ekolojik bilincin gelişmesi için egonun yeniden inşa ve ihyası, dolayısıyla insanın kendisini doğanın bir parçası olarak görmesi gerekiyor. Bu dönüşüm, sadece çevresel sürdürülebilirlik için değil aynı zamanda insanlığın manevi ve psikolojik sağlığı için de hayati önem taşımıyor mu?

Gelin, sürdürülebilir bir çevre ve ekolojik denge için önce kendimizden işe başlayalım. Kendi iç zenginliklerimizi ortaya çıkarmak ve korumak, inci ve mercanlar çıkarmak için kalbimizin soluklarına kulak verelim. Yaşanabilir bir dünyayı tekrar, hep beraber inşa edelim.

Not: Bu yazıyı Fethullah Gülen’in imzasıyla Ekoloji ’de yayınlanan İnananların çevreye bakışı nasıl olmalı? başlıklı makaleden ilham alarak kaleme aldım.