İklim Krizine Karşı Sivil Çevrecilik

 

Çevrecilik, insan faaliyetlerinin dünya üzerindeki etkisini azaltmayı amaçlayan bir hareket ve ideolojidir. İklim değişikliği, hava ve su kirliliği, su kıtlığı, gıda güvensizliği, ormansızlaşma, yükselen deniz seviyeleri, türlerin ve habitat biyolojik çeşitliliğinin kaybı ve yerli çevresel bilgi ve geleneklerin kaybı gibi konular çevrecilerin ilgi alanına girer. Çevreciliğin nihai amacı, toplu katılım yoluyla sürdürülebilir bir topluluk veya hareket sağlamaktır. Bu durumda sürdürülebilirlik, doğal çevreyi koruyan ve çevresel sorunları çözmek için sosyal ve teknolojik yenilikleri yönlendiren kararlardan oluşan bir yaşam tarzı olarak tanımlanabilir. Bu yaşam tarzı, gelecek nesillerin yaşam kalitesini korumayı amaçlamaktadır. Bugün çevrecilik hakkında bildiklerimiz, Dünya’nın kaynaklarını tüketen insan eylemlerini azaltmak veya düzeltmek için bir yanıt olarak başlayan Batı çevreciliğidir. Aslında çevrecilik, dengeyi ve doğaya saygıyı takip eden yerli ve yerel kültüre kök salmıştır. Yerli nüfus, dünya ormanlarının %11’ini yönetirken, dünya nüfusunun yalnızca %4 ila 5’ini oluşturur. Bunu yaparak, gezegenin biyolojik çeşitliliğinin %80’ini koruyorlar. 

Çevre sorunlarıyla ilgili dünya çapındaki ilk tartışma 1972’de Stockholm’de 114 ülkenin katıldığı Birleşmiş Milletler konferansında yapıldı. 2016 Paris Anlaşması, 195 BM üye ülkesi tarafından imzalanan en son küresel iklim çerçevesi ve anlaşmasıdır. Ancak ABD 2017’de Paris Anlaşması’ndan çekildiğini açıkladı.

İklim değişikliği, günümüzde insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük sorundur. İklim krizinin ciddiyeti ve aciliyeti, bugünün ve gelecek nesillerin yaşamları üzerinde oluşturacağı etkinin büyüklüğünden kaynaklanmaktadır. İklim değişikliği gezegenimizin her habitatına ve ekosistemine geri dönüşü olmayan zararlar verecek. Çevre dostu ürünlerin artışı, geri dönüşümün, tüketimin ve israfın azaltılması gibi çabalar çevre koruma alanını geliştirmekle birlikte bunlar yeterli değil. 

İklim krizi siyasi sınırları tanımıyor ve sınıf, ırk ya da ulusal köken ayrımı yapmıyor. ABD, Rusya, Çin, Almanya ve Avrupa’nın büyük bir kısmı gibi Batılı ve sanayileşmiş ülkeler en fazla sera gazı salan ülkelerdir. Ancak gelişmekte olan ülkeler ekonomik büyüme ve çevre korumayı dengeleme mücadelesi verirken zararın bedelini ödüyorlar. Benzer şekilde, doğayla soyut ve duygusal bağ da risk altındadır. Bilim, çevre sorunlarını çözmeye odaklanabilir ancak insanın çevremizle olan bağlantısı hayatımızdaki en doğal bağlantıdır.

Sivil çevrecilik, iklim değişikliğine karşı mücadelede üzerimize düşeni yapmanın en iyi yoludur. Batılı ve gelişmiş hükümetler, dev şirketlerle birlikte, iklim değişikliğinin etkilerini azaltma konusundaki sorumluluğun ve eylemin çoğunu üstlenmelidir. Ancak bu bir insanlık sorunu ve her birimiz bir şeyler yapabiliriz. Her birimiz çevre dostu olmaya katkıda bulunabiliriz. Vatandaşlar olarak, bazı malzemeleri geri dönüştürmeyi veya yeniden kullanmayı ve sorumlu ambalaj kullanan ürünleri tercih edebiliriz. Yerel ürünleri satın almak ve sera gazı yayan araçlar yerine bisiklet ve toplu taşımayı tercih etmek her zaman iklim değişikliğine karşı koruyucu olur. Bu konuda bireysel rolümüzü oynarken tüketimi azaltmalı, yeniden kullanmalı ve geri dönüştürmeliyiz.

Çevreci Örgütlere Bağış

Giving USA 2019’a göre çevre ve hayvansever örgütlerine bağışın %3,6 artarak 12,7 milyar dolara çıktığı ve 2018’de tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştığı tahmin ediliyor. Kâr amacı gütmeyen çevre kuruluşları, gelenekselden radikal stratejilere kadar çeşitli yöntemlerle çevreyi koruma amacına hizmet ediyorlar. Çevreci örgütler ve hareketler, savunuculuk rolünü çok iyi sürdürmekte ve hizmet etmektedirler. 

Çevrecilik sivil bir eylemdir ve sivil toplumda demokratik süreçlerin desteklenmesinde önemli bir rol oynar. En basitinden yapabileceğimiz en önemli şey, kendimizi ve başkalarını çevre sorunları konusunda eğitmektir. Farkındalık ve eğitimin yanı sıra, bilgilerin doğrulanması da eşit derecede önemlidir. Bilimsel dergiler, veritabanları ve saygın gazeteler en güvenilir olanlardır, ancak kaynağı ve zaten güvenilir olan kaynaklardan gelen bilgileri iki kez kontrol etmek için çaba göstermeliyiz.

Aynı şekilde bir ürünü satın alırken nereden geldiğini, içeriğini, nasıl yapıldığını ve kimin yaptığını araştırarak iyi birer tüketici olabiliriz. Bir ürün, üreticisine kadar izlenemezse, sürdürülebilir değildir ve çevre ve diğer insanların zararı pahasına yapılmıştır. Çevre hareketinin daha güçlü bir parçası olmak için, zamanımızı ve yeteneğimizi çevre örgütlerine, kâr amacı gütmeyen derneklere gönüllü olarak verebiliriz. Çevrecilik gerçekten birbiriyle bağlantılı bir harekettir ve değerleri ve öğretileri her alana ve konuya uygulanabilir.

Kâr Amacı Gütmeyen Bazı Çevreci Kuruluşlar

  • ABD Ulusal Çevre Eğitimi Vakfı: Bu vakıf, insanları yaşam kalitelerini artırmaya yardımcı olacak bilgilerle buluşturarak yaşam boyu çevresel öğrenmeye kendini adamıştır. Çevrenin öğelerini daha erişilebilir ve insanların günlük yaşamlarıyla ilgili hale getirmeye odaklanan, siyasi olmayan, aktivistlik yapmayan bir kuruluştur. (www.neefusa.org)
  • Greenpeace: Küresel çevre sorunlarına ışık tutmak ve temiz ve yeşil bir Dünya için çözümler geliştirmek amacıyla barışçıl protesto ve iletişim biçimlerini kullanan küresel bir kampanya organizasyonudur. Bağımsız bir kuruluştur ve destekçilerin bağışlarına dayanır. (www.greenpeace.org)
  • Çevresel Savunma Fonu: 2,5 milyondan fazla üyesi ve gezegenin dört bir yanından 700 bilim adamı, ekonomist, politika uzmanı ve benzeri profesyonelden oluşan personeli olan kar amacı gütmeyen bir kuruluştur. ABD çevre yasalarını güçlendirmek için tüm kongre üyeleriyle birlikte çalışır (www.edf.org)
  • Sierra Club, 1892’de en ünlü çevrecilerden biri olan John Muir tarafından kuruldu. Sierra Club, Amerika’daki en eski ve en büyük çevre örgütüdür. Misyonu, sorumlu çevresel davranışı teşvik etmek ve bu konuda insanları eğitmektir (www.sierraclub.org).