İnananların çevreye bakışı nasıl olmalı?

Fethullah Gülen

Bazı kesimlerce bir tepki hareketi olarak geliştirilmiş ve ideolojik bir hüviyete büründürülmüş olan çevrecilik, aslında tabiata bakışta ve kainat kitabını doğru okumada dengenin tesis edilmesi açısından çok önemlidir; ne var ki, önce onun ifrat ve tefritler ağından kurtarılması gerekmektedir.

Müslüman âlimler tabiatı bir kitap olarak görmüşler ve hatta ona “kainat kitabı” demişlerdir. Böylece, kainatın da tıpkı Kur’an gibi Yüce Yaratıcı’yı tanıttığını vurgulamışlardır. Ayrıca, bu kitabın insanlara, hususiyle de inananlara emanet edildiğini belirtmişlerdir. Binaenaleh, yeryüzünde Allah’ın halifesi olan mü’minlerin vazifesi bu emanete hürmet etmek ve onu titiz bir şekilde korumaktır.

Kur’an-ı Kerim’de çevrecilikten ve eko-sistemden bir ilim dalı olarak bahsedilmemiştir; fakat, kainat bütün güzellikleriyle nazara verilmiş, Allah’ın yeryüzünü imar görevini insana yüklediği belirtilmiş ve bu imarın sağlam yapılabilmesi için pek çok ip ucu içeren misaller serdedilmiştir. Kur’an-ı Kerim’deki Cennet tasvirleri ideal bir dünyanın esaslarını ortaya koymaktadır; bu itibarla, mü’minler, özellikle de çevreciler İlahi Kelam’ı bu açıdan da iyi okuyup değerlendirmelidirler.

Çevre mülahazasıyla hadis-i şeriflere bakılırsa, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in bütün canlılara karşı şefkat ve merhametinin yanında bu meseleye dair de pek çok esas ortaya koyduğu müşahede edilecektir. Allah Rasûlü’nün Medine’yi ağaçlandırması, yeşil alanları, ormanları ve hayvanları koruma altına alması, böylece örnek bir site oluşturması çevreciler tarafından çok iyi okunmalıdır. Şefkat Peygamberi’nin kuşların yuvalarını bozmamak için ordunun güzergahını değiştirecek kadar engin merhameti vardır. Hadis-i şerifler, çevrecilik açısından da müstakil olarak ele alınırsa çok önemli esaslara ulaşılacaktır. Peygamber Efendimiz’in (SAV) şehrin temiz tutulması yönündeki emir ve tavsiyelerinden bitki ve hayvanların korunmasına, Mescid’in temizlenip güzel koku ile kokulanmasına, durgun sulara idrar yapılmamasına, içme sularının yakın çevresine çöp dökülmemesine dair emirleri ile kuyudan ayakkabısıyla su çıkarıp susuzluktan dili sarkmış bir köpeği sulayan birinin cennetlik, kedisini eve hapsedip açlıktan öldüren yaşlı kadının da cehennemlik olduğuna dair haberlerine kadar pek çok ifadesi çevre mülahazasıyla da değerlendirilebilir.

Bediüzzaman Kuddûs ismini mütalaa ederken kainattaki dengeye ve temizliğe de dikkat çekmektedir; yeryüzünün, bulutların, yağmurun, sineklerin, kargaların, kurtların, solucanların, karıncaların, böceklerin, insan vücudundaki al ve akyuvarların hepsinin Kuddûs isminin cilvesine mazhar olarak hareket ettiklerini ve temizlik görevlerini yerine getirdiklerini anlatmaktadır.

İslam’ın çevreyle alâkalı diğer önemli bir ilkesi de, israf ve savurganlığı yasaklamasıdır. İsraf, sadece tabii kaynakların bilinçsizce tüketilmesi ve boşa harcanması değildir; aynı zamanda bütün nimetlerin yaratıcısı ve sahibi olan Allah’a karşı da bir saygısızlıktır. Bu itibarla da, bir mü’min israfın her türlüsünden kaçınmalıdır.

Kaynak: Mü’min Ufkunda Çevre, Herkul.org, Bamteli, 17.11.2008