Yeryüzündeki Problemlerin En Büyük Kaynağı: İnsan
Recep Atıcı
“Biz bütün canlıları Allah’ın sanatı olarak görür ve mahlukatın en küçüğüne dahi merhamet ve şefkatle bakarız. Bir tek sineğin ölümüne bile rıza göstermeyiz. Yıllar önce, bir arkadaşım bir yılanın belini kırmıştı. Zannediyorum bir veya iki ay hiç konuşmadım onunla. ‘Ne hakkın var dedim? Niçin hayvanın hayatının önünü kestin, yaşamasına mâni oldun?’ dedim ve sitem ettim. Ben hayatımda bilerek bir karıncaya bile basmadım. Her canlının, ekosistem içinde yaşama hakkı olduğuna inandım.”
Bu ifadeleri, Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi gazeteci Nuriye Akman’a verdiği röportajda söylemiştir.
Mümin, “yeryüzünde güvenin temsilcisi insan” demektir. Dolayısıyla mümin, arzın üzerinde yaşayan her varlığın kendisinden emin olduğu, onun bulunduğu ortamda hiç kimsenin endişe ve korku hissi yaşamadığı ve herkesin itimat ettiği insan manalarına gelmektedir. Ancak ne acıdır ki, son zamanlarda mümin, müslüman deyince akla ilk gelen kelime terörist yaftası olmaya başladı. Bu bizim adımıza hazmedilmesi çok zor bir yakıştırma olsa da maalesef cihad kavramını gerçek manasından saptıran bir takım kifayetsiz kişiler yüzünden mümin bugün itibariyle bu şekilde zihinlerde yer etti. Bunun en büyük sebebi de kendisini mümin nazarıyla bakan insanların cehaletidir.
Muhterem Hocaefendinin bu problemli insanlar için çok enfes bir yaklaşımı var: “Yeryüzü, ilk günden itibaren problemi insanla tanıdı ve insan, problemin hem anasıdır hem de babasıdır. Hatta denebilir ki, şeytanın problemlerin atası oluşu da insanın yaratılmasıyla doğrudan ilgilidir. Bu açıdan da insanda problemi çözeceğiniz âna kadar ne ailede ne okulda ne mabette ne siyasî, iktisadî hayatta ve ne de eko-sistemde sorunları çözmeniz mümkün değildir.”
Yeri geldiği için konuyla ilgili şöyle bir kıssa nakledeyim. Afacan bir çocuğun babası, ofiste geçirdiği yorucu günün ardından dinlenmek üzere koltuğa oturmuş, gazete okumaktadır. Etrafta oynayan çocuk, kendisini ciddi meşgul etmektedir. Baba bu durumdan rahatsızdır. Fakat yapabileceği bir şey de yoktur. Ancak elindeki gazetenin bir sayfasında dünya resmi vardır. O anda aklına şöyle bir şey gelir. Gazetenin bu sayfasını elinden geldiğince küçük parçalara ayırıp sonra da oğlundan bu sayfada bulunan dünya resmini tekrar birleştirmesini istemek. Düşündüğü gibi de yapar ve oğlundan parçaları bir araya getirmesini ister. Bu şekilde, gazeteyi okumayı bitirinceye kadar oğlunun meşgul olabileceğini umuyordur. Ancak birkaç dakika sonra oğlu dünyayı kusursuz bir biçimde yeniden birleştirmiş olarak babasına gelir. Durumu gören baba şaşkın bir şekilde “Bunu nasıl yaptın oğlum?” der. Çocuk gülümseyerek: “Baba, dünyanın arka tarafında bir insan resmi vardı. İnsanı düzeltince dünyayı da birleştirmiş oldum.” der.
Evet, bu kıssada olduğu gibi hem fert fert insanda hem sosyal hayatta hem de ekosistemde bugün itibariyle var olan problemlerin çözebilmesi için öncelikle insanın gerçek kimliğine -Kur’an’ın tabiriyle- ahseni takvime ulaştırılması gerekir. Zira, insanla başlayan problem yine insanda çözülecektir. Bunun manası açık olup bugün, siyasî, ekonomik, ahlaki, kültürel, dinî hangi sahada olursa olsun çözüm bekleyen her türlü problemin tek bir çözüm kaynağı vardır; o da insandır.
Bu açıdan insanda bir zihniyet değişimi ve dönüşümü olmaksızın, onu insaniyet mertebesine ulaştırıp vicdanına, kalbine, ruhuna hitap edemezseniz, sistem adına yapılacak her türlü gayret bir gün çöpe atılmaya mahkûm olacaktır. Bu mesele belki de uzun zaman alacaktır. Fakat unutulmamalı ki kalıcı, istikbal vadedici çözüm, şeklen insan olarak yaratılmış varlığın, ahlaken insan olmasıyla doğru orantılıdır.
Günümüzde kısmen de olsa ekosistemin korunabilmesi adına bir şeyler yapılmaya çalışılmaktadır. Bu maksatla Yeşiller adı verilen çevreci bir grup vardır. Bunlar, siyasî parti kurmanın yanı sıra değişik ad ve unvanlarla organize olarak bu konuda çalışmalar başlattılar. Hatta bu çalışmalar vesilesiyle, dünyanın kaderine hâkim güçler ile temasa geçildi. İlki, Conference of the Parties, diğer adıyla İklim Değişikliği Konferansı adıyla, 1994’te uluslararası bir anlaşma yürürlüğe girdi. Bu anlaşma çerçevesinde BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni (UNFCCC) imzalayan tüm ülkeler her yıl bu toplantılara katılmaktadırlar. Yapılan bu iklim zirveleriyle dünyayı kurtarabilir miyiz? Bunun için kesin bir şey söylemek şimdilik mümkün olmasa da uluslararası bir duyarlılığın oluşması bakımından bu zirveler önemlidir.
Ancak Müslümanları bu işe uyarmak bir hayli zor olsa gerek. Sivil bir toplum örgütü olarak Hizmet hareketi bu konuda bir şeyler yapmaya çalıştı ve hala da gayretlerini devam ettiriyor. Mesela, ekosistemin korunması ile alakalı başlı başına bir dergi çıkararak bir farkındalık oluşturmaya gayret etti. Hem Türkiye’de hem de dünyanın değişik yerlerinde açılan Hizmet okullarında olimpiyat seviyesinde çevre yarışmaları düzenleyerek bu meselenin yeni yetişen nesillerin zihninde yer etmesi için çaba sarfetti. Yapılan bu güzel çalışmalar kısmen de olsa meyvesini verdi elbet. Ancak hala alınması gereken ciddî mesafeler var. Zira tahrip çok kolay olup tamir oldukça hem zor hem de zaman isteyen bir mesele.
Yönetimlerin de bu konuda yapması gereken vazifeler olmasına rağmen, genel olarak yetkililerin bu işi ciddî anlamda sahiplendiği söylenemez.
Konuyla alakalı bir zaman kendisine “Batı dünyasına İslâm’ın kendine has ekoloji ve insan hakları konusundaki görüşlerini neden anlatamadık?” şeklinde bir soru sorulmuş. Hocaefendi bu soruya şöyle cevap vermiş:
“O mevzuda da yine İslâm’ın ekoloji ile alakalı yanı zannediyorum bizim cehaletimize kurban gitti. Aslında onu temel kaynaklarıyla şimdilerde ele alan uzmanlarımız var. Hadis uzmanları, tefsir uzmanları var. Zannediyorum o meseleyi anlayamadık. Efendimiz (sav)’in hayatı seniyyeleri açısından meseleyi ele alacak olursak bir kere çöl, kurak ve çorak bir yer olan Mekke’yi korunma havzası içine alıyor. Diyor ki bunun otu kesilmez. Cenab-ı Hak, bunu Efendimiz (sav)’e indirdiği Kur’an’ıyla yapıyor. Bir yönüyle orada insanlara bir fikir veriyor. Kuraklık, çoraklık ölüm demektir. Mutlaka tabiat, ekoloji kendi dengesi içinde korunmalıdır. Vakıa onun harem olması tamamen dini bir şeydir ama örnek almamıza mâni değildir. Ayrıca Efendimiz(sav) Medine’ye teşrif buyurunca diyor ki Allah Mekke’yi harem kılmıştı, ben de Medine’yi harem kılıyorum diyor. Bir korunma alanı içine alıyor. Onun otuna ağacına dokundurmuyor. Hatta ihramda iken haremi şerifte Mekke’de sair zamanlarda da bu türlü tecavüzleri cinayet sayıyor. İşin bir yanı bu. Şayet Efendimiz(s.a.v.) zannediyorum bütün dünya avucunun içine girdiği zaman bunu tamim ederek bütün dünyada büyük parklar ve bahçeler tavsiye buyuracaktı.”
Hocaefendi hayvanların korunması meselesini de Efendimiz’in (s.a.v.) bakış perspektifinden şöyle açıklamış: “Eğer köpekler başlı başına bir millet olmasaydı ben onların öldürülmesini emrederdim. Buhari ve Müslimde geçen bu hadisin manası şudur: “Onlara dokunulmamalı çünkü tabiattaki denge bozulur.” Hz. Ömer, tabiattaki denge bozulur endişesiyle çekirgelerin öldürülmesini yasaklamış. Eğer öldürülürse insan şunu ödemeli diyerek kefaret ortaya koymuş.”
Evet, bu açıdan meseleye bakılınca denilebilir ki İslâm insanı koruma mevzuunda ne kadar hassas ve ne kadar kapsamlı bir bakış ortaya koymuşsa ekolojik dengeyi koruma mevzuunda da o kadar hassastır. Örneğin “Enes ibni Malik’ten rivayet edilen bir hadiste Efendimiz (s.a.v.): “Sizden biriniz, kıyametin koptuğunu gördüğünde elinde bir fidan varsa onu diksin” buyuruyor. Dolayısıyla kıyamet koparken ümidini kesmemişse bir insan, dünyayı ağaçlandırmak mecburiyetindedir. Bunları emreden bir dinin temsilcisi ve teşrideki kaynağı sayılan Efendimiz’e (s.a.v.) ümmet olduğunu söyleyen insanların ağaçları kesip ortalığı çöle çevirmeleri elbette akılla izah edilemez. Böyle bir tavrın sahiplerinin de İslâmiyet ile nispetleri meselesi de her zaman tartışılabilir.
Aslında ekosistem ile ilgili söylenecek çok şey var. Altının kıymetini sarraflar, cevherin değerini cevher-fürûşân olanlar, beyanın inceliğini de söz sultanları bilirmiş. Biz de söz sultanlarından biri olan Hocaefendi’nin ekosistem ile ilgili Ekoloji Dergisinde yer alan yazısıyla bu meseleyi noktalayalım.
“Rahmet-i Sonsuz tarafından yaratılıp insanoğlunun tenezzüh, müşâhede ve mütâlaasına sunulan bu muhteşem kitap, bu büyüleyen meşher, ne acıdır ki bugün, bir çöp yığını kadar dahi önemsenmemekte ve ihtimam görmemektedir. Önemsenme ve ihtimam görme şöyle dursun, dört yandan çölleştirme, mezbeleliğe çevirme taarruzları karşısında sarsık, perişan ve lime limedir.
Bugün artık emir ve irâdenin muhteşem bir arşı olan hava, ifritten bir duman ve kahırla dalgalanan bir girdap… Hakk’ın, hayat ve lütûf kaynağı olan sular, tehlike ile çağlayan birer seylâp ve hayata kapalı birer zift kanalı; Rahmet-i Sonsuz’un ihsan ve keremini, hazinedârlık plânında temsil eden toprak, bini-bereketi akıp gitmiş bir çorak, kuvve-i inbâtiyesi kaybolmuş bir çöl ve ekolojik dengesi bozulmuş bir ölüm ülkesi gibi…
Bize emanet edilen her şey gibi, bu mücessem kitap, bu muhteşem meşhere de yazık ettik. Yazık ettik çölleştirdiğimiz ovaya-obaya. Yazık ettik kirlettiğimiz denize-çaya. Yazık ettik toprağa-havaya. Ve yazık ettik içinde yaşanılmaz hâle getirdiğimiz ormana, bağa, bahçeye… Daha doğrusu Cennet’e benzeyen bu güzel dünyâyı cehenneme çevirmekle yazık ettik kendi kendimize..!
Şayet insanlar, nizamını bozup kirlettikleri bu dünyâyı, yeniden imâr edip eski güzellik ve ihtişamına ulaştırmazlarsa, Nuh Tufanı gibi hâdiselerle bu güzel dünyâ, enkaz yığınları halinde başımızdan aşağı dökülmesi kaçınılmaz olacaktır.
“Kendi rızası ile zarara girene merhamet edilmez” şeklinde bir deyim vardır. Umarız insanlık kendi eliyle yaptığı enkazın altında ezilip kalmaz.
Sonuç olarak diyebiliriz ki çevreye sahip çıkmak, ekolojik dengeyi korumak ve kollamak, Müslümanlar da dahil olmak üzere bütün insanlığın aslî görevleri arasındadır ve olmalıdır da. İnşâallah, bir gün hem Müslümanlar olarak hem de top yekûn insanlık olarak bu hakikate uyanır; yemyeşil ve dengeli bir dünyâ kurmayı başarırız.
1. https://fgulen.com/tr/basindan-tr/fethullah-gulenle-gazete-roportajlari/zamanda-nuriye-akmanla/Zaman-Terore-Girmis-Insan-Musluman-Kalamaz
2. https://fgulen.com/tr/ses-ve-video-tr/bamteli/fethullah-gulen-fitne-zamani-ve-cekirdek-toplum
3. https://www.marjinal.com.tr/e-bulten/icerik/Baskalarindan-Once-Kendinize-Onderlik-Edin/1809
4. https://fgulen.com/tr/basindan-tr/televizyon-roportajlari/NMO-NMO-Hollanda-televizyonu-ile
5. https://fgulen.com/tr/basindan-tr/televizyon-roportajlari/NMO-NMO-Hollanda-televizyonu-ile
6. https://fgulen.com/tr/basindan-tr/televizyon-roportajlari/NMO-NMO-Hollanda-televizyonu-ile
7. Ahmed bin Hanbel, Müsned, 12902; Buharî, el-Edebu’l-Müfred, 479
8. https://www.ekolojionline.com/1-tahripedilentabiat/